Bir Tutam Varoluşçuluk -3- Anlam

Elbette esas mesele mutluluk değil, anlamlı bir yaşamdır. Mutluluğu aramayı bırakmalı ve onun yerine anlamı aramaya başlamalısınız.

Bu alıntı düşündüğünüzün aksine (aslında belki de öyle düşünmediniz, olsun. Varsayımım tam da olması gereken yerde-parantezin içinde-) *Frankl’dan değil, Minimalizm kitabından bir alıntı. Bu yazının fotoğrafını aylar önce çekmiştim ancak anlamla ilgili bu iki kitabı ve bu 3 insanı aynı anda yazacağımı hiç düşünmemiştim.

Konu anlam bulmaya geldiğinde bunu öğrenebileceğimiz bir kılavuz yoktur. O yüzden 30’lu yaşlarda, 6 haneli maaş çeklerine sahip ama mutsuz 2 adamla, toplama kampından kurtulmuş bir psikiyatristin anlam bulma öyküleri de pekala aynı yazının konusu olabilir diye düşündüm (ve onları yan yana koydum). Google maps’e “anlam” yazdığınızda size bir adres veremez ya da sözlükte “anlam” kelimesine bakabilirsiniz ama bütün kelimelerin anlamlarını bulmak için baktığımız bir şeyde anlam’ın da anlam’ına bakmak biraz acayip değil mi sanki? Söz konusu anlam olduğunda, yolumuzu kendimiz bulmamız gerekir. Peki ama nasıl?

Frankl, İnsanın Anlam Arayışı kitabında içinde bulunduğu gerçekliğe iki farklı açıdan bakar ve şöyle der;

  1. Madem öleceğiz, tüm bunların, bunca çabanın ne anlamı var?
  2. Madem öleceğiz, o zaman tüm bu çabanın ve yaşanmışlıkların bir anlamı olmalı.

Böylece, yaşadığımız süre boyunca sahip olduğumuz sonlu hayatın içinde anlam bulma fikrinden bahseder. Yaşamın sonluluğuyla başa çıkmanın en iyi yolunun anlam bulmak olduğunu öne sürer. Kamp deneyimi öncesinde, hastanede çalıştığı dönemde de dayanılmaz acılar çeken hastalarına neden intihar etmediklerini sorduğunda aldığı cevaplar onu anlama götürür. Ya tamamlanmamış işler vardır, yaşanması gereken zamanlar, gerçekleştirilmesi gereken hayaller ya da sevilen insanlar… Sokaktan geçenler değil ama, onlar için anlamı olan insanlar… Komşunun hayalleri değil, onlar için anlamı olan hayaller…

İşte tam da bu yüzden sözlükten bakılacak kelime değil anlam. Herkesinki kendine has. Çünkü anlam; atıfla, yani bizim anlamlandırmalarımızla ilgili bir mesele.

O yüzden bu yazıya “Koşun! Hayatın anlamını buldum!” diye başlasaydım bu, galaksiden bakıp “Aa bakın, Dünya’yı buldum” demek gibi bir şey olurdu. Genel, nesnel ve belli bir oranda da yüzeysel. (Bir düşünsenize, Google earth ilk çıktığında birçoğumuz gidip önce kendi sokağını, kendi evini bulmaya çalışmıştı. Çoğu insan ilk önce kendisine ait olanı merak etmişti) İşte anlamlar(ımız) da bize özeldir. Komşudan bir çay bardağı anlam alamazsınız örneğin. Ya da insanlar bazen birilerinden, bir şeylerden bahsederken “Hayatımın anlamı” derler, “Hayatın anlamı” değil. Hayat bizimse, anlamlarımız da, onları nerede, nasıl ve hatta kimde bulduğumuz da bize özgüdür. Kendi anlamımızı başkasından ödünç alamaz ya da başkasına kendi anlamımızı dayatamayız.

Joshua, Ryan ve Minimalizm

Biz eşyalarımız değiliz.

Sahip olduğumuz şeylerden daha fazlasıyız.

Hatıralarımız içimizdedir, eşyalarımızda değil.

diyor Minimalizm: anlamlı bir yaşam kitabının yazarları Joshua ve Ryan. Anlamı ve mutluluğu sürekli nesnel ögelere bağlamanın sıkıntılarından bahsediyorlar. Aslında ihtiyacımız olmayan nesneleri, ürünleri (hadi ama, 15 yıl önce ipad diye bir şey yoktu ve o olmadan da yaşayabiliyorduk) satın alma tutkumuzun gün geçtikçe artmasından bahsediyorlar. Joshua ve Ryan haftada 70-80 saat çalışıp daha fazla şey satın aldıklarında dahi içlerindeki boşluğu dolduramadıklarını fark ettiklerinde düşüyorlar anlamın peşine. Bu noktada parlak bir geçmişleri olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Geçmişlerinde tıka basa yemek yeme öyküsü, okb (obsesif kompülsif bozukluk) tanısı, alkolik ebeveynler, başarısız ilişkiler varmış. Ancak onlar anlamı aramaya o zamanlarda değil, 6 haneli maaş çeklerine, lüks arabalara ve yüksek alım gücüne sahip oldukları sırada hiç mutlu olmadıklarını birbirlerine itiraf ettiklerinde başlamışlar. Henüz yirmili yaşlarının sonlarında ikisi de içinde bulundukları toplumun normlarının dayattığı her şeye sahipmiş. Kariyer, para ve toplumun iyi bir yaşam için gerekli gördüğü diğer bütün şeyler…

Hayatımızı yoluna koymuştuk. Ama aslında hiçbir şeyi yoluna koymamıştık.

Bunun farkındalığı beraberinde arayışı, ufak tefek denemeleri, minimalizmi araştırma ve uygulama sürecini getirmiş. Kendi minimalizm anlayışları doğrultusunda farkındalık, önem sıralamaları, elden geçirme, ayıklama ve iyileştirme sürecine girmişler. Beyin fırtınası, araştırma ve deneyimleme sürecinden sonra da anlamlı bir hayat yaşamalarını sağlayan 5 değer olduğunu keşfetmişler:

  1. Sağlık
  2. İlişkiler
  3. Tutkular
  4. Gelişim
  5. Katkı

Bu maddelere bakıp da bize anlamın formülünü vereceklermiş yanılgısına düşmemek önemli, zira kitapları boyunca onlar kendi keşfettiklerini bizlerle paylaşıyor ve kitabı okurken de, bitirdikten sonra da o bilgilerle ne yapacağımız ve kendi anlam yolculuğumuz bize kalıyor.

Frankl, Değerler ve Anlam

Joshua ve Ryan gibi Frankl da değerlerden bahsediyor. Onun sözünü ettiği değerler; hayatta bize rehberlik eden ilkelerimiz. Bu değerlerin çoğu aslında içine doğduğumuz toplum, aile, kültürel yapı tarafından çoğunlukla dayatılan ya da bizim sorgulamadan benimsediğimiz şeyler. Üniversite oku, iyi bir mesleğin olsun, iyi para kazan, evlen, aile kur ve mümkünse bu sırayla yap. Bu, bizim toplumumuzda da sıkça öne sürülen formüllerden yalnızca biri. Peki, tüm bunlar olduğunda da hala bir şeyler eksikse? Çok mümkün. Çünkü başkalarının listelerindeki kutucuklara tik atmak anlamlı bir yaşamı beraberinde getirmiyor.

İşte Frankl da tam bu noktada değerlerimizin de bize özgü olması gerektiğinden ve onları sahiplenmemiz gerektiğinden bahsediyor. Çünkü kendi değerlerimiz olursa onları sahiplenebiliriz, kendi değerlerimiz ve inançlarımız doğrultusunda yaptığımız şeylerde de anlam bulabiliriz. Aslında tam bir “içine sinme” meselesi. En başta da söylediğim gibi, anlamlar kişilere özgüdür ve atıfla ilgilidir, bu nedenle de değerlerimizle anlamlar ilişkilidir.

Frankl, varoluşsal boşluktan bahsediyor. Aslında içimiz boş ve o boşluğu doldurabilmenin tek yolu anlamdır diyor. Ve bunu anlık bir canlılık hali olarak anlatıyor. Eğitim sırasında hocamız bunu şu örnekle anlatmıştı: Diyelim ki çok paranız var. O kadar çok ki neye, ne kadar harcadığınızın bile bir önemi yok. Peki, o para bittiğinde ne olacak? Her şey birden anlamını yitirecek mi? Frankl, esas mesele bu parayla size anlamlı gelen bir şey yaptığınızda hissettiğiniz o canlılık hissidir diyor. Bu, duvarınızı kaplayacak büyüklükte bir televizyon aldığınızda yaşadığınız mutluluk ve hazdan farklı bir şeydir. Joshua ve Ryan da ne satın alırlarsa alsınlar dolduramadıkları bir boşluktan söz etmişlerdi, hatırladınız mı?

**Gordon W. Allport, İnsanın Anlam Arayışı kitabının önsözünde Frankl için şunları yazmıştır;

“İnsanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir tutuklu olarak, kendini, çıplak varoluşa soyunmuş olarak bulmuştur. Babası, annesi, erkek kardeşi ve karısı bu toplama kamplarında ölmüş ya da gaz fırınlarına gönderilmiştir ve bu nedenle kız kardeşi hariç, ailesinin tamamı yok olmuştur. Her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen, her an, her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutuklu olarak Dr. Frankl, nasıl olur da yaşamı sürdürmeye değer bulabilirdi?”

Çok büyük ihtimalle Frankl’dan önce de, ondan sonra da, hatta onunla aynı dönemde de bunu yapan bir sürü insan olmuştur. Berbat deneyimlerin ve koşulların içinde kendileri için yaşamaya değer bir şeyler bulmuşlardır. Frankl, anlam bulabildiği şeye tutunup onu anlatarak bizler için de en imkansız görünen koşullarda bile bunun mümkün olduğunu göstermiştir. Joshua ve Ryan ise en iyi, ideal koşullarda bile anlamsızlığı hissedip anlamın peşine düşmenin ve anlamlı bir yaşam sürmenin öyküsünü anlatmışlar.

Bu da gösteriyor ki aslında biz onu nerede, neyde ve nasıl buluyorsak, anlam bizim için oradadır. Şüphesiz ki dış koşulların (hayattaki her durumda olduğu gibi) arayışımızda büyük etkisi vardır ancak koşullar anlam bulmamıza engel değildir.

Frankl, andaki anlama ek olarak nihai anlamdan bahseder. Bu, hayatımızın neye dair olduğuyla ilgilidir. Yaş aldıkça, geriye dönüp baktığımızda “Bu hayat neye dairdi?”yi görebildiğimiz anlamdır. Ve nihai anlamı oluşturan şeylerin büyük bir kısmı andaki anlamlarımızdır.

Joshua ve Ryan da Minimalizm kitaplarını şöyle bitiyor:

Son birkaç yıl içinde mutlu olabileceğimizi, hayatlarımızı her gün geliştirebileceğimizi ve nihai olarak anlamlı bir yaşam sürebileceğimizi keşfettik. Siz de keşfedebilirsiniz.

 

 

*İnsanın Anlam Arayışı kitabının yazarı, Logoterapi ekolünün kurucusu, varoluşçu terapinin önemli isimlerinden, psikiyatrist.

**Amerikalı psikolog, Journal of Abnormal and Social Psychology kitabının yazarı.

***Bir Tutam Varoluşçuluk yazı dizisindeki bütün fotoğraflar Gökçe Naz Kamar tarafından çekilip düzenlemiştir. İzinsiz kullanılamaz.

Diğer yazıları Gökçe Naz Kamar

​ Gerçekten Yapamaz Mısın?

İlk kez kaç yaşındayken biri size bir şeyi yapamayacağınızı söyledi? Hatırlıyor musunuz?...
Devamını Oku