Kafamda yazacak onlarca hatta belki de yüzlerce şey var. Size de olur mu hiç? Yılların birikmiş bilgileri, yaşanmışlıklardan öğrendiklerimiz… Zihnimizde üst üste binen tonlarca bilgi olur bazen. Yazsam, anlatsam nereden başlayacağım kaygısı sarar bedeninizi sonra da toptan vazgeçersiniz. Üst üste bindikçe havasızlıktan çürümeye yüz tutanlar olur, birkaçını çıkartsanız da işe yarayanlar hava alsın diye beklerler kafanızın içinde. Bir eğitim daha aldıkça, bir yeni bilgi daha öğrendikçe, daha fazla alsın diye üstüne bastırılan çöp bidonu gibi bastırılır adeta zihnimizdekiler de.
Hatırlıyorum da, havuz problemlerinde bile vardı, 2 musluk bir havuzu aynı anda dolduruyorsa, biri de mutlaka boşaltıyor olurdu. İşte o suyu boşaltan musluğa da ihtiyacı var zihnimizin. Bir şekilde akışı devam ettirmeye ihtiyacımız var.
Bu sıralar sık sık karşıma çıkan bir cümle var:
Kullanmadığın bilgi sana yüktür.
Yakın zamanda bu cümlenin çeşitli versiyonlarını, bir sürü farklı durumda, farklı insandan duydum. Bu kadar sık karşıma çıktığına göre muhakkak bir diyeceği vardır bana diye düşündüm. İşte bu cümle, benim kendi 3. musluğumu açmamı sağlayan şey oldu. Fazla uzağa gitmeye de gerek yok aslında, atalarımız hep demiş ya “İşleyen demir ışıldar”, “Yuvarlanan taş yosun tutmaz”. Kullan o bilgileri diyor işte, sandıklara saklayıp naftalin kokutma, çöpün dibine bastırıp gerilim yaratma, kullan. Kullanmadıklarını da çıkartıp at ki, yenilerine yer açılsın.
Bu yazı dizisine, yıllardır öğrendiklerimi, kapattığım sandıklardan çıkartıp hava aldırayım diye başlıyorum. Onca bilginin arasından içime sinen bir tanesini, son zamanlarda beni en çok heyecanlandıranını ve hayatın her alanına sindiğini düşündüğüm şeyi anlatmak için yazıyorum.
Varoluşçuluk.
“Nasıl bir şey, anlatsana” dendiğinde “koca bir denizi bir damlaya sığdır” demişler gibi hissettiğimden yazıyorum. Yazdığım her cümleyi aslında kendim için yazıyorum. Bildiklerimi yazıya dökmek, zihnimden çıkartıp gözümün önüne koymak ve daha da içselleştirmek için yazıyorum. Varoluşçulukla ilgilenen ve “Fazla elitist, bizim insanımızla olacak şey değil” yorumları karşısında hevesi kırılan, kaygıyla kafasını başka yaklaşımlara çevirenler için yazıyorum.
Çok değil, 3-4 sene önce elitist bulduğum yaklaşımı, bugün içime sinerek anlatıyorum. Yarın bir gün başka türlü düşünme/hissetme ihtimalimi kendim için her zaman bir köşede tutarak bugün buna dair yazıyorum. İlk karşılaşmamızdan yıllar sonra “Aslında öyle değilmiş yahu, keşke başka türlü anlatsalardı” dediğim için yazıyorum.
Felsefeden köklenen varoluşçuluğa belki de hiç dönüp bakmayacakken o şüphe tohumlarını içime ektikleri için lisede “Felsefe yapmayın” diyen felsefe öğretmenime ve lisansta tek slaytla “Varoluşçu yaklaşım da budur, herkesle yapılamaz” diyen hocama teşekkür ediyorum. Milyonlarca ihtimalin içinden siz bir kapı araladınız, ben o kapıdan girmeyi seçtim, şimdi de kendi yolumu inşa ediyorum. Hayatın içine bir tutam varoluşçuluk ekliyorum. Bu sadece bir başlangıç. Serinin devamında görüşmek üzere!
*Bir Tutam Varoluşçuluk yazı dizisindeki bütün fotoğraflar Gökçe Naz Kamar tarafından çekilip düzenlenmiştir. İzinsiz kullanılamaz.