İşte yine yılın o zamanı geldi. Hava sıcaklığı yavaş yavaş düşüyor, yeşil yapraklar yerlerini kurumuş yapraklara, sağanak yağışlara bırakıyor. Gündem yoğun. Çünkü yazın bitmesiyle tatil de bitti. Artık okula ve işe dönme vakti. Tüm bu gelişmelere adapte olmaya çalıştığımız şu günlerde gündemi bir hayli meşgul eden bir konu var:
Mevsimsel Depresyon
Her sene sonbaharın gelmesiyle “Aman dikkat depresyon çıkabilir” uyarılarına hepimiz fazlasıyla aşinayız. Neden özellikle sonbahar aylarında gündeme geliyor? Depresyonun da zamanı mı olurmuş? Bir de bunu çıkardılar şimdi… demeden önce, bahsettiğimiz mevsimsel depresyonun -adından da anlaşılacağı üzere- mevsimsel değişimlere bağlı geliştiğini ve genellikle sonbahar döneminde başlayıp kış aylarına kadar da devam ettiğini belirtelim. Çok yaygın olmasa da ilkbahar ve yazın başlarında da görülmesi mümkün. Kesin olarak bilinmese de sonbahar ve kış aylarında azalan güneş ışınlarına dayalı biyolojik ritmin etkilenmesi, (uyku düzenimizi ve ruh halimizi etkileyen) melatonin hormonu seviyesindeki artış, (duygu durumumuzu etkileyen) serotonin seviyesindeki azalma mevsimsel depresyonun nedenleri arasında gösteriliyor.
Mevsimsel depresyon tanısı almış bireylerde;
- Günün büyük çoğunluğunda depresif hissetmek (hemen hemen her gün),
- Önceden zevk aldıkları aktivitelere karşı ilginin yitirilmesi
- Düşük enerji
- Uykuya dalmada güçlük
- İştah ve kiloda değişiklikler
- Umutsuz, değersiz ya da suçlu hissetmek
- Sık sık ölüm ya da intiharı düşünmek gibi semptomlar görülüyor.
Sonbahar ve kış döneminde;
- Fazla uyuma
- İştahta değişim (özellikle yüksek karbonhidrat içeren yemeklere karşı aşırı istek duyma)
- Kilo alma
- Yorgunluk ya da düşük enerji şeklinde kendini gösterebiliyor.
Tüm bu bilgilerin ışığında, mevsimsel depresyonun sadece “yataktan çıkmayı istememekten” ibaret olmadığını görüyoruz. İçinde yaşadığımız ortamın özellikleri değiştikçe bundan etkileniyoruz. Mevsim değişiklikleri, hava durumu, fiziksel koşullarımız… Hepsi günlük deneyimlerimizi ve ruh halimizi doğal olarak etkiliyor. Bu kaçınılmaz bir durum. Madde bile bulunduğu kabın şeklini alıyor, e bizim de kabımızdaki değişikliklere uyum sağlamaya çalışmamız normal. Yalnızca biraz zaman alıyor. Bu değişime eşlik eden birçok duygu ve düşünce de oluyor.
İyi hissetmek kadar iyi hissetmemenin de doğal bir durum olduğunu gözden kaçırıyoruz. Bu yüzden de yardım almak bizi korkutuyor. Çoğu zaman hissettiklerimizi bizim dışımızda kimsenin hissetmediğini ve bunların yalnızca bizim başımıza geldiğini düşünmeye meyilli olabiliyoruz. Çünkü bunlar pek ulu orta konuşulan şeyler değil. Oysa tam da şu günlerde, dışarıda bir yerlerde, bu şehirde, tam da oturduğumuz mahallede, belki de yan evde bizim hissettiklerimizi hisseden bir sürü insan var. Ve aslında düşündüğümüz gibi yalnız değiliz. Ne kendi deneyimimizde ne de yardıma ihtiyacımız olduğunda…
Ama öncelikle ne yaşadığımıza bir bakmak önemli. Fiziksel koşullarımız değiştiğinde kendimizi gözlemlemek çok kritik. Normal ritmimizde değişenler neler? Bu değişimler 2 gün mü sürüyor yoksa iki haftadır devam mı ediyor?
Her gün iyi hissetmeyebiliriz. Bazen yorgun hissedebilir, yavaşlayabilir, durabiliriz. E insanız değil mi? Hepimiz biliyoruz ki her güne aynı uyanmıyoruz.
Eğer yukarıdaki semptomlardan size uyanlar varsa;
Hemen telaş yapmayın, kendi kendinize bu tanıyı üzerinize giymeden önce bir süre kendinizi izleyin, dinleyin. Hangilerini, ne kadar zamandır yaşıyorsunuz, gözlemleyin. (Sık sık ölüm ya da intihar düşünüyorsanız en kısa zamanda bir uzmana başvurun) Mevsim geçişlerinde vücudumuz bu değişime uyumlanmak için de çaba gösterir, belirtileri gözlemlemek bu ayrımı yapmak için önemlidir. Semptomlar hayatınızın akışını etkileyecek noktadaysa, normalde yapmaktan zevk aldığınız şeyleri bir süredir yapamaz haldeyseniz; bir uzmandan destek almak, olup biteni anlamanız ve tüm bunların üstesinden gelebilmeniz için size yardımcı olacaktır.