Masalcı Nine’yi bana, illüstrasyonları ve çocuk kitaplarını çok sevdiğimi bilen bir meslektaşım/arkadaşım hediye etti. Çizimlerine bayıldığım bu kitap bana, belki de yazarlarının kitabı yazarken akıllarının ucundan dahi geçirmedikleri bambaşka şeyler düşündürdü. Hayatın içinden, çok gerçek ama birçok durumda göz ardı edilebildiğimiz bir şey üzerine düşünmemi sağladı. (yazının devamı kitabın içeriğiyle ilgili spoiler içeriyor!)
Kitapta, köydeki çocukların üzerine oturup Masalcı Nine’nin masallarını dinledikleri kocaman bir battaniyeden bahsediliyor. Ancak sayfaları çevirdikçe bu battaniye küçülüyor da küçülüyor hatta çok geçmeden ortada battaniye filan kalmıyor!
Çünkü Masalcı Nine köyde çorabı delinene çorap örmek, kafası üşüyene şapka örmek için azar azar masal battaniyesinden yün söküyor. Köyde çok kar olduğu için yün almaya gidemediğinden kendince böyle bir çözüm üretiyor. O, yaptığı hediyeleri köydekilerin kapılarına bırakıp sürpriz yaptıkça bir başkasının ihtiyacı gözüne çarpıyor ve Masalcı Nine gidip masal battaniyesinden bir sıra daha yün söküyor.
Kitapla ilgili instagramda yapılan paylaşımlara baktığımda insanların sıklıkla başkalarını düşünmek, başkalarına onları rencide etmeden yardım etmek, iyilik yapıp iyilik bulmak gibi temalardan bahsettiklerini gördüm. Oysa kitabın bende uyandırdığı his bambaşkaydı!
Masalcı Nine başkasının ihtiyacı olan bir şeyi örmek için kendi battaniyesinden her yün söküşünde zihnimde aynı cümle yankılandı: ortada bir battaniye kalmayacak Masalcı Nine, dur artık! Çünkü diğerlerine yardım etmek için söktüğü battaniyenin de bir işlevi vardı. O, bütün çocukların toplanıp üzerinde masal dinleyebildiği bir battaniyeydi. Ortada bir battaniye olmazsa çocuklar masal dinlemek için nerede toplanacaktı?
Masalcı Nine sürekli kendinden/kendine ait bir şeyden veriyordu ve en sonunda battaniye yok oluyordu. Kitabı okurkenki telaşım tam da bu dengesizlik yüzündendi.
Hayatta da birilerine yardım etmek için fedakarlık adı altında yaptığımız, kendi isteklerimizi 2. plana attığımız anlar olabiliyor. Bunlar çoğunlukla iyi niyetle yaptığımız şeyler oluyor elbette. Ancak bunları yaparken kendimizi gözetmek de oldukça önemli. Başlarda bizi hiç rahatsız etmeyen fedakarlıklar bir süre sonra yük haline gelebiliyor. Bu fedakarlık yapma durumu bir rutine dönüşüp normalleştiğinde, yaptıklarımız karşıdaki kişi tarafından fark edilmediği için öfkelenebiliyoruz. Ya da karşımızdakinin iyiliği için de olsa sürekli kendimizden bir şeyler verdiğimizi görmek karşıdaki kişi için de büyük bir yük haline gelebiliyor. Bu durumda kendisi için yapılan fedakarlığın karşılığını verememek o kişi için de oldukça zorlayıcı ve ezici olabiliyor. Böyle baktığımda, masaldaki battaniyenin eksilişi aynı zamanda başkası için kendinden verme, gün geçtikçe eksilme hissinin çok güzel bir örneği bence.
Fedakarlık: Kendini ya da önemli bir şeyini başkası için feda etmekten çekinmemek, özveri.
Anlamında da olduğu gibi; özveri, kendinden vermek, feda etmek. Aynı Masalcı Nine’nin battaniyesinin eksilişi gibi.
Neyse ki kitabın sonlarına doğru çocuklar masal battaniyesinin yokluğunu fark edince durum anlaşılıyor. Kendine yeni bir battaniye örmesi için herkes kendi battaniyesinden bir sıra söküp Masalcı Nineye veriyor. Bunlar olurken benim de “Çocuklar nerede masal dinleyecek şimdi?” telaşım geçiyor. Kitapta, Masalcı Nine’nin kendileri için yaptığı fedakarlığı fark ettiklerinde ona destek olmak ve ortadan kaybolan battaniyelerine yeniden kavuşmak için bu kez çocuklar fedakarlıkta bulunuyor. Kendilerine yapılan iyiliğe dengeli bir şekilde karşılık verme fırsatı buluyorlar. Buradaki anahtar kelimeler fark etmek ve dengelemek. Biri için fedakarlık yaparken kendimizden ne kadar verdiğimizi, bunun bize nasıl hissettirdiğini gözlemlemek ve fark etmek. Başkalarını düşünmek, başkalarına destek olmak, yardım etmek çok güzel şeylerdir ancak bizi tüketen bir şey haline gelmemesine dikkat etmek gerekir.